Masalar ve takvim yılları
Bir yıl daha bitiyor takvimsel olarak. Bu yıl çeşitli sebeplerle en çok konu başlığının hayatımda yer aldığı senelerden biri oldu. Yoruldum, eğlendim, güldüm, çığlık attım, acilde yattım, kumsalda güneşlendim, hiç bilmediğim kavramlar öğrendim, hiç bilmediğim yerlerde gezdim, hiç bilmediğim şeyler yedim, hiç bilmediğim sınırlarımda gezindim, hiç bilmediğim setler çektim, bazı şeylerin nasıl da ölümcül kıymette olduğunu, bazı şeylerinse nasıl da ehemmiyetsiz olduğunu gördüm...
Herkes gibi ben de ister istemez bu yılı düşünerek uyuyorum şu son günlerde. Aklıma pek çok şey gelse de, bariz bir şekilde gözümün önünden kısa videolar halinde geçen görüntüler var ve bu görüntülerin odak noktası "masalar". Çeşitli insanlarla, çeşitli şehirlerde, çeşitli sebeplerle, çeşitli konuların tabakların, yemeklerin, içeceklerin üzerinde biraz biraz kaldığı masalar... Kimi masalarda şen şakrak, kimi masalarda sulu sepken, kimisinde sıradan, kimisinde öfkeli... Öfkeyi mizaç olarak içinde çok büyüten biri değilim, bunu beni tanıyan herkes bilir. Öfkeden korkarım, hayatımda yer vermem. Fakat bazı masalardan -o an kalkıp gitmediğim masalardan / sorun çıkarmayı sevmediğimden oturup kaldığım masalardan / daha sonra kendime kızacağımı öngöremediğim sofralardan- ayrılamadığım geliyor aklıma ve uyumakta zorlanıyorum.
Bu sene kalabalık sofralar hayal ediyorum yine, şen şakrak, sulu sepken ama neşeden. Bu sene hangi masadan ne zaman kalkacağımı, masaların da, sofraların da terkedilebilir olduğunu bildiğim bir yıl olacak ama ben yine de hiç bir masayı terk etmek zorunda hissetmeyeceğim kadar huzur dolu bir yıl diliyorum.
İnsanın sevdikleriyle / sevdiğiyle özenle kurulmuş bir sofrada bir araya gelmesi güzel şey. Her anı değerli. Değersiz hissediyorsa insan, ya da artık hangi fiille kaplandıysa ruhu, o masayı öylece bırakıp gitmeyi de bilmek gerekiyor belki.
Belki. Çok da emin değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder