Geriye Kalan

benden geriye el yazılarımın kalmasını isterim. yalnızca, sadece değil elbette.
buralardan geçip gittikten sonra hâlâ bizden bir şeyler burada kalsın istememiz de fazlasıya ironik aslında.

ben, el yazısıyla yazdığım kağıtlar kalsın isterdim geriye. bu düşüncemi böyle bir ortamda dile getiriyor olmam da fazlasıyla ironik oldu gerçi ama neyse.

el yazımın güzel olduğunu söylüyorlar sıklıkla. "inci gibi"ymiş. gerçek inciler hiç de muntazam büyüklükte ve şekilde olmuyorlar aslında; işlemden geçirilince o muntazamlığa erişiyorlar ama neyse. söylemek istediğim bu değil.

lafı çok uzattım. söylemek istediğim şey, el yazımın o kendine has, hiç de küçük sayılamayacak büyüklüğü, aralıklı ve düzenli hali beğenilse de, geriye bırakılacak şıklıkta değil bana kalırsa. sanki geriye bırakılan el yazısı metinlerin, mektupların ya da alışveriş listelerinin belki el yazısıyla, kıvrımlı, daha küçük büyüklükte, daha kusurlu, daha alelade yazılması gerekirmiş gibi geliyor. hoş, geriye kalan el yazılarının neyi anlatması gerektiğine ne kadar düşünsem de karar veremedim. dokunaklı bir mektup mu olmalı (sahici bir mektup arkadaşım olması için neler vermezdim! ve hayır, geriye el yazısıyla yazılmış mektuplar bırakmak için değil.), ders notu mu olmalı, yoksa hediyeye iliştirilmiş ufacık bir not mu? neyse ki gönül ilişkilerine dair bir şeyler yazması gerektiğini düşünecek kadar sığ, ya da artık doğru sıfat her neyse o değilim. düşünüyorum da öyle biri olsam ne sıkıcı olurdu!



ve evet, geriye bırakmayı, geride bir şeyler bırakmayı düşünecek yaştayım. bunun için bir alt yaş sınırı olması saçma olurdu zaten, değil mi?