Tablo
2020’nin ilk aylarında dünyada olup bitenleri görüyor, duyuyor ve tüm olanlarla dalga geçiyorduk. Sonra fark ettik ki aynı gemideyiz. Fiziksel sınırlar aslında yok. Hem var, hem yok. Sonrasında da işler sarpa sardı zaten.
Aslında son iki yıldır dilimize pelesenk olan kelimeleri kullanmaktan imtina ediyorum. Üstünkörü “salgın” deyip devam edeceğim.
Salgında pek çok şeyi çok özledim. Aşina olduğumuz her şeyi sonraya erteledik. İnsanın o an içinden gelen sarılma isteğini bile ertelemesi nasıl zor, nasıl can sıkıcı. Sarılmayı özledim mesela, temas etmeyi özledim, sevdiğim insanlara çift maskeyle uzaktan sarılır-gibi yaparken onlarla ilgili tüm duygularımı, anılarımı harekete geçiren kokularını alamamayı sevmedim; bir eve ilk defa girince alınan o kokuyu unutmak üzereyim; bir masanın etrafında sevdiklerimle toplanamamayı özledim. Liste çok uzun. Niyetim, salgından sonrası için kelimelerle bir resim çizmek. Hayalimdeki gibi, olmasını istediğim, olmasını umut ettiğim gibi.
Maskeler yok.
Güzel bir sofranın başında dostlarla toplanmışız, yemek bahane.
Temasta özgürüz. (Kendi sınırlarımız hariç, ama yeri gelmişken kendi sınırlarımızı da bir gözden geçiriyoruz.)
Çocuklar çocuk gibiler, oyun oynuyorlar, dip dibe.
Haber kanallarının çok açılmadığı bir televizyona bakıyor koltuklarımızın yönü yine ama haberleri açsak da ekranın bir köşesindeki ölüm haberleri artık yok. Bunu kanıksamamışız.
Yoldan bir tanıdık geçiyor, sarılmak serbest. Maske yok, çimler yeni biçilmiş, uzanmak serbest, yanına sevdiğinin birinin uzanması da, derin derin nefes almak da serbest. Konuşurken bir adım geri çekilmene gerek yok, yaklaş, yanaş, serbest.
En son da madem diyoruz, mesafedir, sınırdır tutturmuş gidiyoruz bunca zamandır, şunları bir gözden geçirelim yeri gelmişken. Yarın belirsiz, dün geçti. Gerisi klişe de olsa gün, bugün.
Hayat, yaşayınca güzel. Güzel yaşayınca. Güzel yaşamaya çabalayınca.
Gün, bugün. Yaşamalı!
Bu yazıyı yazdığım gün ve o anki hislerim ile şu an, bugün öyle farklı ki. Yazdığım yazıyı sanki kendim için tavsiye niteliğinde yazmışım. O zaman bir daha söyleyeyim, bir daha yazayım da iyice kanıksayayım. Gün, bugün. Yaşamalı!
Satır aralarına saklanmak, satır aralarında kendinle konuşmak da bir huy belki.